Hiç bitmeyen kedi hikâyeleri...
Yapı Kredi Yayınları kediseverleri
çok memnun edecek bir kitap yayımladı eylül ayında. Kapağında
kalın bir kitabın sayfaları arasına patisini koymuş bir tekirle
bizi selamlayan kitap, tasarımıyla da oldukça sevimli. Her öyküde
farklı yaramazlıklar peşindeki kediler sayfaların kenarlarından
göz kırpıyor sanki okura.
Kedi Hikâyeleri alışık
olduğumuz antolojilerden farklı. Daha önce farklı yayınevlerinden
yayımlanmış kedi hikâyeleri antolojileri de olmuştu. Bu kitabın
farklılığı, kedi hakkında yazılmış “her şey”i antolojiye
dahil etmiş olması, Oscar Wilde'dan bir şiir, Grimm Kardeşler ve
Andersen'den birer masal, kedilerle ilgili efsaneler, bir kediyle
yapılmış anket, kısa bir biyografi, Samuel Butler'dan bir
mektup... Bunların dışında toplam öykü sayısı da kırka
yakın. Almanya'da 2004'ta yayımlanan antolojide yer alan öyküler
genelde Alman yazarların. Aslında kitabın orijinaliyle ilgili
bilgiyi bir tek künyesinden öğrenebiliyoruz, kitabın yayımlanış
öyküsü ya da en azından bir sunu olsaydı, sanırım okur için
daha tatmin edici olurdu.
"Bu da bizim evin Mıstık'ı" |
Hayvanseverler
genelde “kedici” ve “köpekçi” olarak ayırırlar
kendilerini çünkü bu iki dost birbirlerinden gündüz ve gece
kadar farklıdırlar. Kedilerin bencil, nankör, çıkarcı olduğunu
iddia eden köpekseverler genelde köpeklerin o sarsılmaz sadakatini
severken, köpeklerin köle ruhlu ve fazlasıyla yakın olduğunu
iddia eden kediseverler kedilerin ödün vermedikleri özgürlüğünü
sevmektedir. “Ben her ikisini de eşit derecede seviyorum”
diyenlere ise kesin karar vermeleri için Adie Suehsdorf'un Kedinin
Yaradılışı Üzerine adlı
öyküsünü tavsiye ediyorum. Şu satırlar sizi sinirlendirmiyor,
hatta gülümsetiyorsa, kabul edin, kedicisiniz! “Taraflardan her
birinin, diğerinin kendi yaşam alanına yayılmasını ve bu
alandaki bağımsızlığını kabul etmesi ve partnerinin kişiliğine
saygı göstermesi gerekir. İnsan bu temel prensipleri kabul ederse,
kedi ona beklediğinden de fazla yakınlık gösterecektir. Seninle
bir kez bu tür bir bağ kurduğu anda başka hiçbir şeyi yanına
yaklaştırmaz. Ağırbaşlı ve özel hayat konusunda duyarlı?
Evet. Söz dinlemez, aşağılık, alçak? Hayır! Sana büyük bir
inatla kedi dilini öğretmeye çalışacaktır; ki bu güzel ve
doğru bir şeydir, çünkü kedi, genellikle dikkate almamakla
birlikte insan dilini gayet iyi anlar.”
Öykülerde
alkolik kediden tutun da kedi olmak isteyen koyuna kadar her türden
canlıya rastlayabilirsiniz. Damon Runyon'ın Lillian
adlı
öyküsü antolojideki en güzel öykülerden biri. Wilbur'ın
sarhoşken leopar sanıp da bakmaya başladığı Lillian ismindeki
kedisiyle geçirdiği günler ve sürprizli son, klasik öykünün
son derece başarılı bir örneği. Elke Heidenreich'in Yazarın
Kedisi
ve Terk Edilmiş
Kadının Kedisi
adlarındaki öyküleri ise daha çağdaş anlatılar. Kedilerin
gözünden sahiplerini (daha doğrusu partnerlerini) anlatan bu
öyküler o kadar doğal ve içten bir anlatıma sahip ki, okuduktan
sonra bu öykülerin içinde olduğu kitabın Türkçede yayımlanmış
olmasını dört gözle beklediğimi belirtmem gerek. “Kadıncağız
çok üzgün. Daha ne yapayım bilmiyorum. Önünde yere yatıp
göbeğimi açıyorum – eğilip ağlıyor. Televizyon karşısında
kucağına çıkıyorum – ağlıyor. Geceleri yatakta ona iyice
sokuluyorum – ağlıyor.” diye başlayan Terk
Edilmiş Kadının Kedisi'nde
terk edilmiş kadının durumunu anlarken, kedisiyle de empati kurmak
işten bile değil. Bir kedinin karnını çok özel durumlar dışında
açmadığını bilmek, kendi istediği zamanlarda değil kadının
ihtiyacı olduğu zamanlarda kucağa gitmek, sokulmak gibi hiç
normal olmayan davranışlarda bulunduğunu görmek, neredeyse
kadından çok kedinin çaresizliğine yanmamızı sağlıyor. En
farklı öykülerden biri ise Jana Scheerer'in Muschi
Kedi'si...
Kedi olmak isteyen, minderde yatan, oyuncak fareyle oynayan, sahibi
yaşlı kadın çağırınca onu ezmek pahasına kucağına atlayan
bir koyun düşünün... Yazar, öykü ilerlerken okura kadının
deli olduğunu düşündürtmeye çalışsa da, öykünün sonunda
söyletilen şu sözler, belki de kediler hakkında tüm bu
yazdıklarımızdan daha anlamlı: “Kedi olmak, biyolojik bir
mesele değildir. Kedi olmak bir yaşam biçimidir.”
Keşke bu kitap çoksatarlardan biri olsa, marketlerde yerlere
saçılsa, Milli Eğitim'in 100 Temel Eser listelerine girse... Belki
o zaman hayvan sevgisi, insan sevgisi diye ayrımlar olmadığının,
hayvanlara şiddet uygulayanların günü geldiğinde insanlara da
uygulamaktan çekinmeyeceklerinin, ayaklar altında ezilen minik bir
kedi yavrusuna sadece 687 lira ceza ödeten bir hukuk sisteminin
insan yaşamına değer vermesinin de mümkün olmadığının, ceza
alsın almasın, gazetelere çıksın çıkmasın, herhangi bir
hayvana eziyet eden birinin beraber yaşadığı insanlar için büyük
bir tehdit oluşturduğunun ayrımına varır herkes...
Banu Yıldıran Genç
Derleyen:
Julia Bachstein, Kedi
Hikâyeleri, Yapı
Kredi Yayınları, Eylül 2010, 225 s.
* Bu yazı Notos'un Aralık 2010-Ocak 2011 tarihli 25. sayısında yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder