Tehlikeli bir deney
Ingeborg Bachmann'ın “Faşizm,
insanlar arasındaki ilişkilerde başlar, iki insan arasındaki
ilişkide başlar...” sözü yaşamımızı
anlatan en doğru söz olabilir. Doğduğumuz ana-baba evinden
başlayıp, biçimlendirilmek üzere gittiğimiz okulları,
sonrasında çalışılan işyerlerini bir düşünün... Faşizmin
aslında her yerde, her ilişki biçiminde var olduğunu görmek
insanlık için herhangi bir umut besleme olasılığını azaltıyor.
Todd Strasser, yaşanmış bir olay
üzerine kaleme almış Dalga romanını. 1969'da
Kaliforniya'nın Palo Alto bölgesindeki bir lisede tarih dersinde
yaşanan ve öğretmen Don Jones'un hayatı boyunca yakasını
bırakmayacak olan “Üçüncü Dalga” adını verdiği bir deneyi
anlatıyor. Don Jones yaşananları bir belgesel gibi aktardıktan
sonra yazar Todd Strasser olayı romanlaştırmış. Oldukça ilgi
gören roman 1981'de televizyon filmine, 2008'de ise sinema filmine
aktarılmış.
Romanda Ben Ross, Gordon Lisesi'nde
sevilen, sempatik bulunan bir tarih öğretmeni. Yakın tarihin
işlenildiği bir derste konu 2. Dünya Savaşı'na, Nazilerin
yaptıklarına, katledilen Yahudilere gelince, haklı olarak
öğrenciler bütün Almanların Nazi olup olmadıklarını, niçin
olanlara bir dur demediklerini sorgularlar. Savaş sonrası
Almanların birçoğunun yapılanlardan haberlerinin olmadığını
söylemiş olmaları elbette ki öğrencileri tatmin etmez. Ben,
kendisinin de verdiği cevaplar karşısında tatmin olmadığını
hisseder ve hep beraber “empati” kurabilecekleri bir deney
başlatır.
Her sevilen öğretmen gibi sınıfta
disiplini sağlamakta zorluk çeken, pek de ciddiye alınmayan Ben
Ross'un bir sonraki dersinde öğrencileri tahtadaki “Disiplin
Aracılığıyla Güç” sloganı beklemektedir. Ross, disiplinin
hayatta ne kadar önemli olduğunu anlatır ve öğrencilerin bundan
böyle dik oturmalarını, cevap verecekleri zaman ayağa kalkıp
hazır ola geçmelerini ve cümlelerine “Bay Ross” diyerek
başlamalarını ister. Öğrenciler dersin sonunda bu biçimde
işlenen dersin daha verimli olduğunu keşfederler. Ben Ross ise hem
inanılmaz bir hızla ders işlemiş, hem de lider olmanın hoşuna
gittiğini fark etmiştir.
Türkiye'de öğrenim görmüş kişiler
olarak romandaki öğretmenin öğrencilerden istediği şeylere pek
şaşıramayız aslında. 2000'li yıllarda hâlâ ayağa kalkarak,
hatta bazen asker gibi selam vererek derse başlıyor, pazartesi
sabah ve cuma akşam İstiklâl Marşı okumadan hafta geçirmiyoruz,
Andımız'ın kaldırılmış olmasına bile alışamayanlar var. O
nedenle bir Amerikan lisesinde hele '68 kuşağı döneminde, böylesi
askeri disiplinler bayağı şaşkınlıkla karşılanır.
Deney, hızla sorulan ve aynı hızla
cevaplandırılan soruların ötesine geçer. Ben Ross “Toplum
Aracılığıyla Güç” sloganıyla toplumu da disipline etmek için
Dalga'ya dahil olanları gömlek giymelerine ve birbirlerini
tanıyabilecekleri bir selamları olması gerektiğine ikna eder. Son
olarak “Eylem Aracılığıyla Güç” sloganı Dalga hareketine
yeni üyeler bulmayı, herkesin aynı şekilde düşünmesini
sağlamayı amaçlar. Sorun çıkaranlar uyarılacaktır.
Bir iki hafta gibi kısa bir sürede
okulda iki yüzden fazla öğrenci bu harekete katılır, selamlaşır,
hareketten olmayanı dışlar ve problemler başlar. Yahudi bir
öğrenci dayak yer, selam vermeyenler maça alınmaz, hatta tehditle
üye alınır. Öğrencilerin 2. Dünya Savaşı için en başta
sordukları soru gerçek olmaya başlar: Bu yapılanlara niye kimse
dur demiyor?
“Dalga'nın ardındaki temel düşünce,
içindeki insanların onu desteklemek zorunda olması. Eğer
gerçekten bir toplumsak, hepimiz aynı fikirde olmalıyız.” diyen
Robert, Dalga'nın en sadık üyesi, öğretmeninin koruması,
gerekirse şiddet kullanacağını söyleyen ve hayatı boyunca dalga
geçilmiş, ezilmiş bir çocuk. Deney ilerledikçe Bob Ross,
Dalga'ya sessiz, öne çıkmayan, başkaları tarafından dışlanmış
çocukların sahip çıktığını ve işi abarttıklarını fark
eder. Bu öğrenciler derslerde öne çıkıyor, bilgileri ezberliyor
fakat yorum yapamıyorlardır. Amacından sapan hareketi nasıl
durduracağını düşünür, işin garip tarafı buna sadece bir
deney olarak başlayan Bob'un da disiplinden, ciddiye alınmaktan ve
güçten hoşlanmaya başlamasıdır.
Dalga, edebi yönü, anlatımı
ya da dili çok kuvvetli olan bir roman değil. Önemi,
anlattıklarından kaynaklanıyor. Sadece yukarıda özetlediğim
bölümü bile memlekette son bir yıldır yaşadığımız ayrışmayı
açıklayabilecek nitelikte. Ezilenlerin fanatikçe sahiplendiği bir
hareket, güçlendikçe körleşen insanlar, güçten gittikçe daha
çok hoşlanan bir lider, herkesin aynı ahlak anlayışına, inanca
sahip olması gereken bir toplum size de tanıdık geldi mi?
Ben yıllar evvel Dalga'nın
Dennis Gansel tarafından yönetilmiş film versiyonunu izlemiştim.
Almanya'da, 2. Dünya Savaşı yüzünden pişmanlık duygusuyla
büyümüş çocukların arasında geçmesi oldukça etkiliydi,
olayların gelişimi ve karakter derinliği ise, genellikle tam tersi
olmasına rağmen, filmde romandan daha başarılıydı. Otokrasinin
ne olduğu, nasıl olduğu sorularını yanıtlamaktan başka,
faşizmin sadece politik olmadığını, her tür ilişkide
görülebileceğini anlatması açısından ister okuyun, ister
izleyin ama Dalga'yı
görmezden gelmeyin.
Banu Yıldıran
Genç
Dalga, April
Yayıncılık, Şubat 2014, 154 s.
* Bu yazı Agos Kirk'in 66. sayısında yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder