Hüzünler, oyunlar ve
öyküler...
Dedalus Yayınları, Joyce'un
Öğrencisi'nden sonra bir kapak tasarımıyla daha beni
cezbetti ve Aykut Ertuğrul'la tanışmamı sağladı.
Mümkün Öykülerin En İyisi,
daha önce 2011 yılı Ömer Seyfettin Öykü Ödülü'nü
kazanmış Keyfekader Kahvesi adlı kitabı bulunan,
Sabit Fikir dergi ve sitesine yazılar yazan Ertuğrul'un, ikinci
kitabı.
Kitap öncelikle iki ana bölüme
ayrılıyor. Birinci bölüm Güneş Yaralarımızı Yakıyor
adını taşıyor ve daha çok güncel sorunlar, yaşadığımız
zorluklar, can acıtan yaralar hakkında. Yazarın bir röportajında
da söylediği üzere bir biçimde “çağının tanığı” olmak
gerekiyor ve Aykut Ertuğrul bu bölümdeki on bir öyküde bunu
başarıyor.
Bu topraklarda uzun bir süredir süren
savaşa dair, savaşta ölen askerlere ve gerillalara, şehit
analarına dair öyküler de var bu bölümde, sokakta yaşayan,
annesini kaybetmiş çocuklara ya da çocuğunu kaybetmiş
ana-babalara dair öyküler de... Ortak olan ise ayrıntılarla
bezenmiş güzel cümleler ve hep var olan “vicdan-merhamet”
duygusu...
Aykut
Ertuğrul bu bölümde ciddi meselelerden ve acılardan bahsetse de
aslında mizahtan uzak olmayan bir yazar. Kuyudakiler
öyküsünde yazar karakterinin eve gelip sıkıntısını
geçirebilmek amacıyla facebook, twitter'da gezerken, google'da
adını aratması çok hoş bir ayrıntı örneğin. Hepimizin
yaptığı ama birbirimize genellikle söylemediğimiz bir gizli
arayış!
Çoğu öyküde kutsal kitaplara, kadim
öykülere göndermeler bulunmakta. Kuyudakiler'deki
karakterlerin adları hep peygamberlerden alınmış, Rüya
öyküsünde Kâbil, Hâbil'i öldürdükten sonraki ânını kabus
olarak görmekte...
Bu bölümün önemli öykülerinden
biri Yaşasın Ritim. Aykut Ertuğrul öykülerini genellikle
etkileyici ve bazen şaşırtıcı bir sonla bitiriyor, bu nedenle
öyküleri sonunu bilerek ve kaçırılan ayrıntılara dikkat ederek
bir daha okutmayı başarıyor. Bu öyküde de annenin yaşlı
gözleri, babanın bir yıl önce sigarayı bırakmış olması gibi
ayrıntıların boşuna olmadığı işte o ikinci okumada
anlaşılıyor. Mavi Marmara'daki katliamla ilgili “Ne işleri
vardı gemide?” cümlesini kuranlar, bu öyküde şehit ağbisi
Furkan'ın peşinden ikinci sefer için gemiye binmek isteyen
kardeşini anlayabilseler keşke. Ya da daha geçen ay 17 yaşındaki
Dilan'ın 1 Mayıs'ta Taksim'de olma tercihi için “Ne işi varmış
Taksim'de?” diyenler için de iyi bir vicdan sınavı olabilir bu
öykü. “Öteki”ni anlayabilmek için kulaklarımızı
söylenenlere, politikacılara, basına tıkamalı ve edebiyata,
sanata sığınmalıyız belki de. Anlayabilmek vicdana giden en
önemli yol çünkü.
İkinci bölüm İntihaller,
İhtimaller ve Başka Acayip Şeyler adını taşıyor ve bu
bölümdeki 13 öykü, ilk bölümdekilerden farklı bir yol
izleyerek genellikle Ertuğrul'un pek sevdiği belli olan Borges'i
selamlıyor. İlk bölümdekilerden daha deneysel, daha fantastik,
daha oyunbaz öyküler bunlar. Yazarın ilk bölümde bazı
cümlelerde kendini belli eden mizahi tonu bu bölümde yerini bulmuş
olmaktan emin, okuyucuya göz kırpmakta.
Kahramanın Sonsuz Yolculuğu
özellikle kullandığı görseller açısından başarılı.
Günümüzde sıkça karşımıza çıkmaya başlayan bu tip
öykülerin başarılı örneklerinden biri karşımızdaki.
Özellikle “500T'yle yolculuk” fotoğrafına dikkat edilmeli!
Kahramanın anımsamaya çalıştıkları, yaşamını neredeyse
bilinçakışıyla okurun gözü önüne sererken, aslında yine
insanın içini acıtacak bir sona doğru ilerletir. “İnsanoğlu
tarihsel bir yarışın içindedir, bu yarışın adı, 'en saçma
savaş sebebini hangi çağın insanı bulacak acaba'dır.”
cümlesinin ardından yaşadıklarını anımsamak yerine kıyamet
gününün gelmesi için yalvaracak bir kahraman çıkar karşımıza.
Yine bu bölümde distopya
sayabileceğimiz Urdn Medeniyeti Hakkında Birkaç Mühim Belge
öyküsü, bir dil ve medeniyet yaratan Aykut Ertuğrul'un
hayalgücünün genişliği hakkında bize fikir veriyor.
Metinlerarasılık Aykut Ertuğrul'un
oldukça sıkça kullandığı bir yöntem. Bu yöntem kendini
özellikle Kırmızı Pazartesi öyküsünde belli ediyor.
Marquez'in romanını merkezine alan öykü, herkesin işleneceğini
bildiği bir cinayetin nasıl durdurulabileceği hakkında. Kutsal
kitapların dışında Yunan mitolojik öyküleriyle, Borges,
Shakespeare, Dante, Mevlana gibi yazarlarla da karşılaşıyoruz
öykülerde. Sadece edebiyat değil Bruce Lee'den Erol Taş'a, sosyal
medyada ünlenen klişe laflardan çirkin Demirören binasına kadar
yaşamın içinden, güncel olan her şeyden bahsedebiliyor ve bunu
da öykülerine ustalıkla yerleştiriyor Ertuğrul.
Çocukken sonunu seçebildiğim
kitaplar okumaktan en çok zevk aldıklarımdı. Son Anahtar ve
Başka İhtimaller öyküsünde iki farklı okuma biçimi
-dipnotlu ve dipnotsuz- sunan Aykut Ertuğrul, yıllar sonra bana bu
zevkimi anımsattı ve farklı sonlarla okuduğum o kitaplar gibi bu
öyküyü de iki farklı biçimde okudum. Öykü sadece biçimsel
olarak değil, suç, tutsaklık ve özgürlük üzerine yeni bir
dünya kuran içeriğiyle de önemli.
Mümkün Öykülerin En İyisi,
vicdanlara
iyi gelecek bir kitap. Ayrıca yaratıcı fikirleri ve yeni
biçimleri, kurduğu oyunları, şaşırtıcı sonlarıyla Aykut
Ertuğrul, genç edebiyatın önemli adlarından biri olmayı vaat
ediyor.
Banu Yıldıran Genç
Aykut Ertuğrul, Mümkün Öykülerin
En İyisi, Dedalus Kitap, 128 s.
* Bu yazı Notos'un 40. sayısında yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder