Daha
önce Kati Hirşel polisiyelerinden sadece birini, serinin ilk kitabı
olan Kitapçı Dükkânı'nı
okuduğumu itiraf etmeliyim. Ustalıklı kurgusu ve şaşırtıcı
sonuyla bayağı beğendiğimi anımsıyorum. Sonraki iki kitabı
okumadım ama dördüncü maceraya geldiğimizde şunu kesin olarak
söyleyebilirim ki Kati Hirşel bayağı espritüel bir kadın olmuş
çıkmış.
Kati Hirşel'in kim olduğunu bilmeyenlere biraz ipucu vermek
gerekirse, kendisi İkinci Dünya Savaşı öncesi Türkiye'ye gelen
Yahudi öğretim üyelerinden birinin kızı, burada doğmuş ama hiç
burada okumamış. Yurt dışında geçen 20 yıldan sonra pek de
bahsi geçmeyen bir aşk hikâyesi nedeniyle Türkiye'ye geri dönmüş,
Kuledibi'nde sadece polisiye satan bir kitapçı açmış. Dört
kitaplık bir polisiye serisinin ana karakteri olmasınıysa
merakına, çok polisiye okumasına ve analitik zekasına borçlu.
Son maceradan sonra geçen uzunca sürenin sonunda Kati Hirşel orta
yaşlara yaklaşmış, biraz kilo almış, maddi dertlerden
uzaklaşmış, boş olan gönlünü de pek takmamaya başlamış.
Kati'nin kendince hesaplaşmalarından, son derece komik erkek
analizlerinden, bitmeyen diyet kavramından, kadın arkadaşlarıyla
muhabbetlerinden çok hoşlandım. Türk edebiyatında çok da yer
almayan bu kadınlık halleriyle bence Esmahan Aykol özellikle kadın
okurlarını bayağı eğlendirecek.
Kati
karakteri olgunlaşıp oturdukça romanın dili ve tarzı da
gelişmiş, farklılaşmış; okurla diyaloglar, geleceğe ya da
geçmiş maceralara yapılan postmodern göndermelerle bayağı
modernleşmiş de diyebilirim. Roman klasik polisiyenin kalıplarından
çıkarken, dili de değişmiş. Ben kendimi bir okur olarak dil
konusunda bir nebze muhafazakâr olarak nitelendirebilirim, bu
nedenle yazı diliyle konuşma dili ayrımının iyi yapılması
gerektiği kanısındayım. Romanın dili genel olarak kurallara
uyuyorken, neden bazı sözcükler “gelicem”,
“gidicem”
şeklinde yazılmış, doğrusu anlayamadım.
Esmahan Aykol usta bir kurgucu ve bu romanında da bunu belli ediyor.
Kati Hirşel ve Fofo'nun falcı deneyimiyle oldukça heyecanlı ve
yerel bir şekilde başlayan olay örgüsü, Kati'nin kitapçısında
çalışan Pelin'in arkadaşı Nil'in bayılıp yoğun bakıma
kaldırılmasıyla devam eder. Klasik polisiyelerden farklı olarak
ortada bir ceset yoktur, yoğun bakımda yatan Nil'in akıbeti
belirsizdir ve romanın sonuna kadar da öyle kalacaktır. Nil'in kim
olduğuyla ilgilenmekten kendini alamayan Kati Hirşel, bir süre
sonra kendisini gittikçe çirkefe dönüşen medya dünyasının ve
lüks uğruna harcanan yaşamların ortasında bulacaktır. Ülkede
olan bitenlere bir süredir kayıtsız kaldığını okurlara itiraf
eden Kati, medyanın düştüğü duruma, faşizmin sıradanlığına,
zeki kadınların para için her şeyi yapabilmelerine, kötülüğün
normalleşmesine kendi de şaşacaktır.
Kati
Hirşel'in donanımlı, ince zevkli, zeki ve güzel Nil'e yakınlık
duyması, gittikçe sarpa saran olayları araştırmaya devam
etmesinin nedenlerinden biri. Bu yakınlığın bir sebebi Nil'i çok
sevdiği Kate Winslet'a benzetmesi, diğeri ise Tango
İstanbul'un
kurgusuna dahil edilen roman. Nil'in, tango yaparken tanışıp
Arjantin'e yerleşen Makedon Naci Bey'le -ki kendisinin ailesini terk
edip aşkı uğruna her şeyi silen hayırsız dede olduğunu
sonradan öğreniyoruz- İstanbullu Rum Eleni'nin aşkını ve üç
kuşağa yayılan hikâyesini yazdığı romanı, kurguda önemli bir
yere sahip.
Romanın kaybolması, Nil'in yaşamsal tehlikesi, şantaj için
kullanılan seks kasetleri yavaş yavaş düğüm haline gelen
olayların can alıcı noktaları. Polisiye bir kitabı tanıtırken
fazla bir bilgi vermemek gerekiyor, kısaca söylersek tüm bu
düğümler ustaca çözülüyor, bilinmeyen hiçbir şey kalmıyor
romanın sonunda. Kurgunun ustalığından bahsetmiştim fakat kişi
ve ortaya çıkan olay sayısının fazla olması, hepsinin çözüme
kavuşturulmayı bekliyor olması, çözüme doğru Esmahan Aykol'u
biraz acele ettirmiş gibi. Bir satırda çözülüveren Nigeria'nın
iş durumunu veya dükkânın büyütülmesini örnek olarak
verebilirim. Afrikalı Nigeria'nın iş bulamıyor olmasının ya da
kitapçı dükkânının yanındaki hediyelik eşya satan yerin
başına gelenlerin roman kurgusuna, karakter yapısına hiçbir
katkısı yok, o nedenle boşu boşuna düğümde yer kaplıyor ve
aceleyle çözülüveriliyorlar.
Türk okurlar için gereksiz olacak bazı açıklamalar -cemaatin,
KCK tutuklularının ne oldukları, başbakanın 3 çocuk isteğinin
ne anlama geldiği gibi-, sanırım Kati Hirşel polisiyelerinin
dokuz ayrı dilde yayımlanması nedeniyle, yabancı okurların
kafalarında oluşabilecek sorular için yapılmış. Bu açıklamalar
gayet makul fakat romanda bahsedilen mekânların çokluğu ve
hepsinin ismiyle, tarifiyle verilmesi, okura bir süre sonra
Nişantaşı-Cihangir gezi rehberi okuyormuş duygusu veriyor. Bu
marka bolluğunun bir süre sonra rahatsız edici olduğunu eklemem
gerekir.
Esmahan
Aykol, son dönemlerde artan ve farklı Türkiye manzaraları çizen
polisiyelere öncülük yapmış bir isim. Bu nedenle Kati Hirşel ve
son macerası Tango İstanbul'un
eminim polisiyeseverler için özel bir yeri olacaktır.
Banu Yıldıran Genç
Esmahan
Aykol, Tango
İstanbul, Mephisto
Kitaplığı, 290 s.
* Bu yazı Agos'un Kitap/Kirk ekinin Ekim 2012 sayısında yayımlanmıştır.