Masumiyetten
suça...
Aylak
Kitap’ın temmuz ayında yayımladığı Lotarya, Mario Alberto
Zambrano’nun ilk romanı. Başarılı bir Amerikalı balet olan
Zambrano bu ilk romanıyla birçok dile çevrilmiş, birçok ülkede
yayımlanmış bir yazar olarak da anılacak bundan sonra.
Yayıncılık
açısından risk taşıyabilecek bir kitap aslında Lotarya.
Özellikle bizimki gibi ekonomik açıdan çok da parlak olmayan bu
sektörde farklı baskı biçimlerine, farklı tasarımlara pek yer
verilmez. Oluşan maliyetle kitabın fiyatı artacak, bu da zaten
yıllardır süregelen “kitap çok pahalı” cümlelerine
yenilerini ekleyecektir. Aylak Kitap bu riski göze alarak Lotarya’yı
orijinal baskısına benzer biçimde yayımlamış. Lotarya
tombalanın sayılar yerine resimlerle oynanan versiyonu. Kartlara
benzer biçimde yuvarlatılmış kenarları, resimleri, birinci hamur
kâğıdıyla bu kitap sanki kart destesiymiş gibi geliyor insana.
Romanda
birkaç paragraftan sonra anlatıcının küçük bir çocuk olduğunu
anlayabiliyoruz. Zaten çok da ilerlemeden anlatıcı kendini
tanıtıyor: “Adım Luz. Luz María Castillo. On bir yaşındayım.
Ben daha doğmadan tanıyordun beni, buna eminim ama yine de en
başından başlamak istiyorum. Çünkü Senden başka kiminle
konuşabilirim ki?” Luz, Meksika’dan göçüp Amerika’da
yaşamaya başlamış dört kişilik Castillo ailesinin en küçüğü.
Yaşadığı travma sonucu yerleştirildiği rehabilitasyon
merkezinde hem kendi yaralarını sarmaya çalışmakta hem de
omuzundaki yüklerle baş etmeye çalışmaktadır. Konuşmayı
bırakan Luz’un olan biteni en baştan Lotarya kartlarıyla bir
deftere yazarak anlatması halası Tencha’nın fikridir. Bu sayede
baba José Antonio’nun suçsuzluğunu ispatlamaları mümkündür.
Küçük
bir çocuğun gördüğü figürlerle açılan hafızası okuyucuyu
adım adım yaşananların merkezine taşır. Zambrano gerilimi ve
merak duygusunu romanın sonuna kadar taşımayı başarmış. Luz’un
olanca içtenliğiyle Sen
diye
hitap ederek olanı biteni anlattığı Tanrı, onun veya babasının
masumiyetine karar verecek, suçlarını yargılayacaktır. Luz’un
her kartta daha da açılan hafızası, geçmişten çekip çıkardığı
anlar, çok kısa bir sürede Castillo ailesinin bugün gazetelerin
üçüncü sayfasında okuduklarımızdan çok da farklı olmadığını
gösterir okuyucuya.
Elli
dört kartın en az yarısı ailede yaşanan şiddet hakkındadır.
Bu şiddet çoğu zaman anne ve baba arasında yaşansa da Luz’un
bileğinin parçalandığı, ablası Estrella’nın yediği tokatın
şiddetiyle birkaç dakika baygın kaldığı anılar da çıkar
ortaya yavaş yavaş. Her şeye rağmen bir de sevgi vardır,
önceleri anneyle baba arasında varken sonra Luz’la babası
arasında kalan sevgi. Luz kendisinin de söylediği gibi babasının
kızıdır. Fiziksel ve kişilik olarak babasına benzemesi,
babasının onu kayırmasını sağlayacaktır. Luz babasıyla
kendisini bir takım gibi hisseder.
Zambrano
hep olayları değil bazen sadece duyguları, Luz’un hayallerini,
yaşanan komiklikleri, çocuksu korkuları aktarmış kartlarla,
bölümler arası bu duygu değişimi romanın daha doğal olmasını
sağlamış. Yaşananların trajikliğine de romanda çok fazla
değinmeyen Zambrano, duygularla dolu ama duygusal olmayan bir roman
yazmış. Luz’un “yıldız” olarak andığı ablası
Estrella’ya özlemini anlattığı bölümler kitabın en duygusal
bölümleri.
Çocuk
denen varlığın ebeveyn olarak kabul ettiği kişilere sınırsız
bir sevgiyle bağlanması, onların hep iyi olduğu fikri, ayrılma
ya da terk edilme korkusuyla uç şeyler yaşasa da sineye çekme
becerisi gerçekten insanı isyan ettirecek boyutta. Her gün
okuduğumuz, izlediğimiz, duyduğumuz çocuklara karşı işlenen
psikolojik ya da fiziksel suçlar aile denen kurumun aslında ne
kadar köhnemiş ve iki yüzlü olduğunu gösteriyor bize. Burada da
babanın günbegün dengesini kaybetmesi önce annenin kaçmasına
sonrasında ise çocuklarının kaybına yol açacaktır.
Romanda
derinlemesine anlayamadığımız karakterlerden biri baba çünkü
Luz’un anıları bu konuda okura çok da yol gösterememektedir.
Bir anıda babanın anneye, çocuklardan birine ya da kendisine
şiddet uyguladığını okurken, bir sonraki anıda ailenin ne kadar
mutlu, ne kadar sevgi dolu olduğunu okuyabiliyoruz. Luz babasına
karşı ne hissetmesi gerektiğini henüz keşfedememiştir. Babanın
önce göçmenlik, sonra işsizlik sorunu en sonunda alkoliklik
olarak kendini gösteriyor ama bunda bile babasını seven bir çocuk
asıl suçluyu başka bir yerde arayacaktır. Şişe kartı şunları
anımsatıyor: “Çünkü bütün bunları yapan babam değildi.
Bunları şişedeki o adam yapıyordu, Don Pedro. Babamın kafasına
ve kanına giriyor, onu başka birine dönüştürene kadar
sarsıyordu, bir fırtınanın ortasındaymış ve karşı koymaya
kalkarsa esen rüzgâr tekneyi alabora edecekmiş gibi.”
Bir
çocuğun anılardan yola çıkarak karşılaştığı kötülükleri
tüm masumiyetiyle aktarmasını Lotarya kartları aracılığıyla
yaptırmak, Zambrano’nun yazarlığının yaratıcı yönü, bu
yönün görsellikle de beslenmesi romanı benzerlerinden ayıran
özellik.
Yazının
en başında da bahsettiğim gibi gerek yayınevini gerekse yayıma
hazırlayan Avi Pardo ve Sertaç Canbolat’ı kutlamak gerekiyor.
Çeviride de göze batan herhangi bir sorun yok, yalnız kitabın
kapağı ve künyesinde çeviri için iki farklı isim verilmiş.
Kitapta maalesef bunun gibi birçok tashih var, umarım ikinci
baskıya düzeltilir.
Banu
Yıldıran Genç
Lotarya
Mario
Alberto Zambrano
Aylak
Kitap, Temmuz 2016, 247 s.
* Bu yazı Agos Kirk'in Kasım 2016 tarihli sayısında yayımlanmıştır.