Islak
Balık’tan Babylon Berlin’e
İletişim
Yayınları bir süredir Alman polisiyeleri yayımlıyor. Genelde
siyasi polisiye olan bu kitaplar günümüz Alman edebiyatına dair
çok şey söylüyor aslında. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı ve
sonrası polis teşkilatına, politikasına, insanına dair pek çok
ipucu veren kitaplarda en net olan, Almanların yaşananlarla
yüzleşme isteği. Olan bitenle yüzleşme isteğinin ne kadar
insani olduğunu ve sanatı ne denli farklılaştırabildiğini
Avrupa ülkelerinde görüyoruz. Bizim açımızdan henüz öylesi
bir umut yok.
Volker
Kutscher 1962 Köln doğumlu bir yazar. Alman filolojisi, felsefe ve
tarih okuduktan sonra gazetecilik yapmaya başlamış. Islak Balık
genç bir komiserin ilk macerası. Şimdilik altıncı kitaba erişen
Komiser Gereon Rath’ın en toy hâlinin anlatıldığı romanın
alt başlığı da Gereon Rath’ın İlk Vakası. İletişim
Yayınları sağ olsun bazı başka yayınevleri gibi seriye ortadan
başlayıp atlaya zıplaya ilerlemek yerine düzgünce ilk kitaptan
başlamış yayımlamaya.
28
Nisan 1929 tarihinde başlayan roman Birinci Dünya Savaşı’ndan
yenik çıkan ve Versay Antlaşması’yla hezimete uğramış bir
Almanya’yı anlatıyor. Savaştan içlerindeki hınçla dönen
binlerce askere özellikle dikkat çekiliyor çünkü antlaşma
gereği Almanya’nın asker sayısı sınırlanmış. Bu askerlerin
sivil hayata nasıl döndükleri ise ortada. Kahverengi Gömlekliler,
Çelik Miğferler gibi sivil ama silahlı örgütlerle Almanya’nın
adım adım nereye gideceğini ise ne yazık ki biliyoruz.
Roman
öncelikle bize Köln’de Cinayet Masası’nda çalışırken bir
sivili vurması nedeniyle izini kaybettirmek amacıyla babası
tarafından Berlin’e, Ahlâk Masası’na tayin ettirilen Gereon
Rath’ı tanıtıyor. Babası Köln Emniyeti’nin başında olduğu
için roman boyunca üstleri tarafından kayırılan Gereon, içten
içe diğer polislerin alay konusudur. Güçlü ve otoriter baba,
askerden dönmeyen kardeş, sevilmeyen çocuk olma gibi psikolojik
unsurlar ana karakterin derin bir biçimde çizilmesini sağlıyor.
Rath’ın “Amca” takma adlı, babacan tavırlı amiri Bruno
Wolter sayesinde büyükşehirde hissettiği taşralılık ve
yalnızlık duygusu bir nebze azalır. Wolter de eski askerdir ve bir
yerde geçmişi şu sözlerle anımsar: “Savaş uzadıkça daha da
kirlendi. (...) Fakat sonunda Kızıllar Berlin’de İmparator’u
devirip, teslim anlaşmasını imzaladığında Almanya’nın da
geleceği söndü. Üstelik o ve birliği üç yıl boyunca bir milim
bile geri adım atmadığı halde. Fransa’nın göbeğinde,
düşmanın ülkesinin orta yerinde hiç geri çekilmeden sağlam
durdukları halde. Buna rağmen her şey dağılmıştı. Uğruna
savaştıkları ülke yoktu artık. Adı hâlâ Almanya olsa da,
artık onların ülkesi değildi.”
Bu
satırlardan da anlaşabileceği üzere poliste, politikacılarda,
halkta genel bir Kızıl nefreti hakim. O yıllarda Ekim Devrimi’nden
kaçıp Almanya’ya sığınan Ruslar bir taraftan, Lenin sonrası
Stalin’den kaçıp gelen Bolşevikler bir taraftan, Berlin’de
kendi mahallelerini oluşturacak kadar kalabalık bir Rus nüfusu
var. Bunun dışında Alman komünistler de çok fazla. Romanın ilk
bölümlerinde yaklaşan İşçi Bayramı öncesi yine bizim için
tanıdık olan inanılmaz önlemler alınır, polisler “kanlı 1
Mayıs’ta” işçi mahallelerinde orantısız güç kullanıp
onlarca sivili öldürür. Bu ölümlerden birini teyit eden doktorun
da komünist olduğu anlaşıldığında Gereon’un sorduğu soru
halkın bakışını açıklıyor asında: “Siz doktorsunuz, neden
komünist oldunuz?”
Gereon
Rath’ın ilk vakası Rusların birbiri ardına ölü bulunduğu
oldukça karışık bir vaka. Kitap adını Cinayet Masası’ndakilerin
çözülememiş dosyalarından alıyor: Islak Balık. Olaylar Ruslar
dışında oradan kaçırılan altınlara, bu altınlardan SS’lere
kadar uzanıyor ve girift bir hâl alıyor. Kitabın başlarındaki
anlatım bu nedenle önce ağır tempolu gelse de sonraları okurun
işine yarıyor, sonlara doğru hızlanan akış ve olayın
bütünlüklü çözümü Volker Kutscher’in hem dönem bilgisini
hem yeteneğini takdir etmemizi sağlıyor.
Romanda
yeni yeni belirmeye başlayan SS’lerle ilgili de ilginç anektodlar
var. “Karşısındaki adamın üzerinde kahverengi bir üniforma,
belinde siyah bir kemer ve kolunda da, o günlerde Berlin’de
giderek daha sık rastlanmaya başlanan, üzerine beyaz bir dairenin
içinde siyah bir gamalı haç işlenmiş kan kırmızısı bir pazı
bandı vardı.” Yine üç beş yıl sonra tüm gücüyle ortaya
çıkacak olan Hitler’in adı da birkaç satırda geçiyor.
“Duvarda, aynı 2. Wilhelm gibi mizahtan tamamen yoksun bir
ifadeyle bakan, Charlie Chaplin bıyıklı, Hitler denen şu tuhaf
adamın çerçeveli bir fotoğrafı asılıydı.” İlk kitapta bu
kadar az geçen bu adın serinin diğer kitaplarında çok daha fazla
karşımıza çıkacağını tahmin etmek zor değil. Umalım ki
İletişim Yayınları seriyi Cem Sey’in dikkat çeken başarılı
çevirisiyle, hızla devam ettirsin.
2007’de
yazılmış bu ilk roman 2017’de Almanya’nın bugüne dek en
pahalı prodüksiyonuyla Babylon Berlin adında iki sezonluk bir dizi
haline getirildi. Bir polisiyesever olarak her zamanki gibi önce
kitabı okumanızı, sonra diziyi izlemenizi tavsiye edeceğim.
Dizinin konusu zaman zaman farklılaşsa da ana aksen aynı ve
özellikle sanat yönetimi ve müzikleri için bile olsa izlemek
lazım.
Banu
Yıldıran Genç
Islak
Balık – Gereon Rath’ın İlk Vakası
Volker
Kutscher
çev:
Cem Sey
İletişim
Yayınları, Aralık 2017, 480 s.
* Bu yazı Agos Kirk'in Ocak 2018 tarihli sayısında yayımlanmıştır.