sübyancılık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sübyancılık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Aralık 2017 Perşembe

Çamurcuk

Bir adam, bir çocuk ve çok zor bir konu
Pedofili üzerine düşünmek de, konuşmak da zor. Hak ve hukuk sözcüklerinin bile anlamsız kalabildiği bir konu. Suçu işleyenin veya cezasını çekenin hakları ise neredeyse konu dışı. Oysa bu düzlemde yapılması gerekenler (hormon tedavisi vs.) Batı ülkelerinde çok uzun yıllardır tartışılıyor.
Bu hususta suçlunun (ya da hasta mı demeli) dünyasına ilk defa Little Children (Todd Field, 2006) filminde yaklaşabilmiştim. Filmin finalinde adı çıkmış bir pedofilin artık hiçbir şey yapmadığı halde mahalle baskısıyla geldiği son nokta unutulur gibi değildi. Yani bu suç bir kere işlendiğinde yarattığı sonuçtan kurtulmak mümkün değil. Pedofili hastalık olarak kabul edilse ve tedavi imkânı olsa da.
Hollandalı adli psikolog Inge Schilperoord’un yazdığı Çamurcuk adlı roman, o filmi akla getiriyor. Pedofili suçlamasıyla cezaevinde yatan ve aleyhine bir kanıt bulunamaması sonucunda salıverilen Jonathan’ın boğucu düşünceleriyle başlıyor roman. Hapisteyken dayak yediği belli olan Jonathan, bir an önce otobüse atlayıp kimseye görünmeden evine gitmenin derdinde. Yaşı, geçmişi, çocukluğu hakkında hiçbir fikrimiz olmayan Jonathan’la ilgili sadece onun düşündükleri var elimizde: “Kendini bildi bileli insanlar ondan hoşlanmazdı. Ama doğa onu olduğu gibi kabul etmişti.”
Şehrin kentsel dönüşüm için boşaltılan bir bölgesinde kalan son birkaç evden biri onun, yaşlı astım hastası annesiyle birlikte yaşadığı, roman boyunca sıkıcı ve boğucu atmosferinin okura bolca betimlendiği bir ev. Dindar annesiyle yaşananlar hakkında hiç konuşmamış, hapiste kendisini ziyarete gelmesini istememiş. Anne de zaten buna hiç karşı çıkmamış. Zaman zaman parmakları arasında ovuşturduğu haçıyla huzur bulmaya çalışan yaşlı kadınla ilgili de pek bir şey öğrenmiyoruz. Aslında Inge Schilperoord bu bilgileri vermeyerek okuru, pedofilinin çocukken uğranan tacizden ya da anne baskısından kaynaklandığı gibi kolaycı yorumlardan uzak tutuyor.
İstenmeyen otun burnunun dibinde bitmesi misali, yıkılan bölgede kalan diğer mahalle sakini, kocasından kaçmış ve sürekli işte olan bir kadınla, hiç ilgilenemediği, bütün gün başıboş gezen küçük kızı Elke. Elke hem yalnız, hem dost canlısı, hem de inatçı bir çocuk. Jonathan cezaevindeyken köpeği Milk’le ilgilenmiş olan kızı evden uzak tutmayı ne Jonathan ne de annesi becerebiliyor.
Romanın ilk yarısı, Jonathan’ın cezaevinde bir terapistten öğrendiği kendini “yanlış” düşüncelerden nasıl uzak tutacağının planlarıyla, yapılan alıştırmalarla ve Elke’nin inatçı tavrına karşın ondan uzak durmayı başarmasıyla, “Evet, bu iş olacak” hissini veriyor.
Jonathan’ın zekâsının normalden düşük oluşu, empati hissinden yoksunluğu cezaevindeki psikologlarca belirlenmiş ve terapiler sırasında kendisine de söylenmiş. Kahramanın evde ve işte yaşadıklarını, dakika dakika hesapladıklarını okudukça takıntılarını da öğreniyoruz. Planlarındaki sapmalar, hayatında olmaması gereken Elke’nin ona geçmişte yaptığı hatayı durmaksızın anımsatması, dengesini bulmaya çalışan Jonathan’ın kısa bir süre sonra tekrar boşluğa düşmesine neden oluyor. Bu arada kalma hali o kadar ustaca verilmiş ki, okudukça, keşke mucizevi bir hap olsa ve tüm bu düşünceleri unutsa diye düşünüyor insan. Çünkü her “kötü” düşünce ardından kendini cezalandırma isteği doğuruyor, tekrar cezaevine düşme korkusuna annesini yalnız bırakma korkusu da eklenince hissedilen ağırlık doğruca okurun da sırtına biniyor.
Kendine engel olamamalar başlayınca alıştırmalar aksıyor, alıştırmalar aksadıkça düşünceler farklılaşıyor ve resmen bir kısır döngü oluşuyor Jonathan’ın yaşamında. Elke’nin kendisine ve aralarındaki dostluğun simgesi olmuş kadife balığı “çamurcuk”a gösterdiği ilgiyi reddetmeyi başarsa da, yalnız kaldığında çocuğu düşünerek yaptığı mastürbasyon sona doğru gidişin ilk belirtileri. “Ellerinde kendi ıslaklığı, daha önce hiç hissetmediği bir çaresizlikle, sırtı duvara dayalı, iki büklüm, gözleri kapalı, çöktüğü yerde uzun süre öylece kaldı. Doğru değildi bu. Tek düşünebildiği buydu. Doğru değil, kesinlikle doğru değildi. Rahatlama egzersizleri, koruyucu faktörler, gerginlik oluşumu alıştırmaları. Hepsini hiç aksatmadan yapmış, bu kadar zaman harcamıştı. Gözlerine dolan yaşların akmasına izin vermeyip gömleğinin koluyla sildi. Umudunu kesme, diye düşündü. Umudunu kesme.”
İnsan pedofilinin istenirse tedavi edilebileceğini düşünmek istiyor, ama adli psikolog olan yazar bile bizi romanın ilk yarısında umutlandırıp sonra hızlı bir dibe vuruş yaşatıyor. Jonathan dürtülerine engel olsa da hayat onu içine almıyor...
Bu zor konuyu bu kadar içeriden ve doğru biçimde yazabilecek cesareti gösterdiği için Inge Schilperoord’u kutlamak gerek. Romanın ilk yarısı fazla kitabi olsa da, ikilemlerin yaşanmaya başlamasıyla edebiyatın gücü kendini gösteriyor.

Banu Yıldıran Genç

Çamurcuk
Inge Schilperoord
çev: Mustafa Özen
Pinhan Yayıncılık  Ağustos 2017, 206 s.
* Bu yazı Express dergisinin 158. sayısında yayımlanmıştır.

Dorothy Parker - Tüm Öyküler

  Aşk Eski Bir Yalan Delidolu Kitap’ın son dönemde bizi tanıştırdığı öykü yazarlarını büyük bir zevkle okuyorum. Daha önce Notos’a ...