Birbirine geçmiş yaşamlar
Son bir yıldır okuduğum Fransız romanlarının hepsi okurken de bittiğinde de gülümseten romanlardı. Tesadüf eseri seçtiğim bu romanlarda Fransızlar yalnızlık, ölüm, cehalet gibi sorunları bambaşka bir biçimde ele alıyor, eğlenceli bir yan buluyor, ince esprilerle yapabilen karakterler seçiyor ve belki de hepimizin ihtiyacı olan şeyle, mutlu sonla bitiriyorlar.
O nedenle her zaman değil ama arada bir böyle insana iyi gelen Fransız romanlarını okumayı da seviyorum. Ne Mutlu Mutlulara adını Borges’in bir sözünden almış. Sözün tamamı: “Ne mutlu sevilenlere ve sevenlere ve aşktan vazgeçebilenlere. Ne mutlu mutlulara.” Yasmina Reza yirmi bir bölüme ayırmış romanını. Bölümler karakter adlarından oluşuyor ve her bölüm o karakterin birinci tekil kişili anlatımıyla ilerliyor. Herkes hayatının o anki bir kesitini anlatırken bazılarının geçmişi hakkında da bir şeyler öğrenebiliyoruz. Sadece üç kişi ikişer kez bölüm başlığı oluyor ki bu da zaten romanın sonunu bağlayan bir unsur olmuş.
Bu kadar fazla karakter, bu kadar fazla hayat, bu kadar fazla olay aktarırken ipin ucu kaçar diye düşünüyor insan ama Yasmina Reza bu konuda deneyimli. Oyun yazarlığıyla tanınan Reza dramatik kurgu bilgisini bu romanda ustalıkla kullanmış, karakterlerin art arda sıralanışı neredeyse bir sahneden başka bir sahneye geçiş gibi, bu nedenle Ne Mutlu Mutlulara sahneye de beyazperdeye de rahatlıkla uyarlanabilecek bir metin.
Can Yayınları sayesinde ilk kez okuduğumuz Yasmina Reza, İran asıllı Rus bir baba ve Macar asıllı bir anneden dünyaya gelmiş. Üniversitede tiyatro ve sosyoloji eğitimi görmüş. Gerek etnik olarak içinde bulunduğu kültür gerekse aldığı eğitim bu derece zengin karakterler yaratmasına olanak sağlamış olmalı. Genellikle üst sınıf karakterleri ele alsa da özellikle yaşlıları ve kadınları ele almasındaki özen ve ayrıntılı gözlem dikkat çekici.
Ne Mutlu Mutlulara neye değiniyor diye düşünsek aslında birçok cevap verebiliriz. Öncelikle çiftlere ve evlilik hayatına değiniyor, sonra yaşlılığa, ölüme, yalnızlığa, deliliğe diye sıralayabiliriz ki aslında hayatın bütününe denk geliyor. Ve çok belirgin olmasa da kadınların hayatındaki şiddeti sezdiriyor, üst sınıftan kadınların evliliklerinde, ilişkilerindeki tahakküm, özellikle psikolojik şiddet neredeyse bütün bölümlerde arka planda da olsa, var.
Roman Robert Toscano bölümüyle başlıyor ve hafta sonu bir markette hepimizin başına gelebilecek bir biçimde tartışmayla, gerilen sinirlerle devam ediyor. Romanda asıl olarak iki ana halka var diyebiliriz, biri Robert ve erkek arkadaşlarının oluşturduğu halka ki bu halkada eşleri ve tabii metresleri de yer alıyor ve neredeyse her biri birer bölüm oluşturuyor. Diğer halka Robert’in karısı Odile Toscano’nun ailesi... Odile’in annesi, babası, halası da birer bölüm başlığı. Bunların dışında babanın arkadaşı, yaşlıların doktorları, doktorların başka hastaları da karakterlerden bazıları. Tabii tüm bu ilişkileri çözmek neredeyse bulmaca çözmek gibi. Kitabın bölümlerinin sıralandığı ilk sayfayı eski Agatha Christie çevirilerindeki kim kimdir sayfasına benzettiğimi söylemeliyim. Her bölümden sonra ara verip karakterler arasına oklar çıkarıp notlar aldım, hiç alâkasız sandığım kişi bile en sonunda birisine, bir olaya küçücük de olsa bağlandı. O nedenle Yasmina Reza’nın romanı çok eksiksiz kurduğunu eklemeliyim.
Bu kadar birbirinden bağımsız karakterin olduğu bir romanın net bir çatışması, olayların tırmandığı doruk noktası ve serim-düğüm-çözüm gibi klasik ilerleyişi de yok elbette. Yine de karakterlerin anlattıklarından geçen zamanı, yeni tanışan, ayrılan insanları, hastalık durumlarını takip edebiliyoruz. Halkaların merkezindeki Robert ve Odile ana karakter sayılabileceklerinden Odile’in babasının ölümü ve cenazesi ise romanın finalini oluşturuyor. Finaldeki karakterler ve akan düşünceleri ise romanın hayatı bir ayna gibi yansıttığını iyice anladığımız yer olmuş. Romanda özellikle diyalogların doğallığı okuru etkiliyor, konuşmalarla ilerleyen bölümlerde Reza’nın tiyatro yazarı olması metni kesinlikle olumlu etkilemiş.
Odile’in babasının küllerini dökmek üzere gittikleri köyde annesinin kıyafeti için düşündükleri ya da duruma oldukça uygunsuz kaçsa da durmadan sevgilisini özlemesi, onun yanında olmak istemesi; Robert’in arkadaşlarından Lionel’ın oğlu Jacob’un kendini Celine Dion sandığı garip akıl hastalığı ve duyanı hayrete düşüren Quebec aksanı; kanseri oldukça ilerlemiş Jean’ın ölümü yenmek için kondisyon bisikleti alması gibi son derece hayatın içinden ayrıntılar, absürt durumlar bizi güldürüyor.
Bu sene okuduğum birçok Fransız yazar gibi Yasmina Reza da hayatın ağırlığını anlatırken gülümsetmeyi ve en sonunda okura bir umut bırakmayı unutmuyor.
Banu Yıldıran Genç
Ne Mutlu Mutlulara
Yasmina Reza
Çev: Aysel Bora
Can Yayınları, Mayıs 2018, 151 s.
* Bu yazı Agos Kirk'in Ekim 2018 tarihli sayısında yayımlanmıştır.
* Bu yazı Agos Kirk'in Ekim 2018 tarihli sayısında yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder