Detaylardaki dünya
Bu senenin hoş sürprizlerinden biri
oldu Pınar Öğünç'ün öykü kitabı Aksi Gibi.
Köşe yazılarında, yaptığı röportajlarda hep
“öykünün” o gizli varlığı hissediliyordu aslında, hiçbir
zaman kurgusuz, kuru kuru bir yazı yazmadı Öğünç. Yazılarının
da kahramanları, olay örgüsü vardı.
Toplam on dokuz öyküden oluşuyor
Aksi Gibi. Kapağındaki kibrit kutusunun anımsattığı
gibi bir kibrit yakımı zamanda okunuyor öyküler, tertemiz bir
dille akıp gidiyor. Öyküler bittiğinde ise bize son sayfada
resmedilmiş, o son yanmış kibrit kalıyor.
Öykülerin birkaçı hariç çoğu
kısa, 2-3 sayfa süren anlatılar. Ben de kitapta kısa olanları
uzun olanlara yeğlediğimi söyleyebilirim. Pınar Öğünç'ün
öykülerinin en parlak kısmı “ayrıntılar”, günlük hayatta
bakıp da görmediğimiz, aklımıza bile gelmeyen öyle ayrıntılar
yakalamış ki okur olarak ıskaladıklarımıza hem şaşırıyor,
hem de utanıyoruz.
Hayvan Kaynakları uzun bir
süredir sokaklarda rastladığımız onar onar gezdirilen köpekleri
de konu edinen bir öykü. Beyaz yakalı ve işten kaytaran bir insan
kaynakları çalışanıyla köpek gezdiricisinin şaşkınlıklarla
ilerleyen doğal muhabbeti, ayrıntıları da önüne katarak
ilerliyor. Gezdirilmeye vakit olmadığı halde alınan köpekler,
gezdirilmekten çok “sıçırtmak” üzerine bir iş, muhabbete
eklenen kırmızı biralar derken öylece başlayıp biten bir öykü.
Köpekleri çözüp giden adamın görüntüsü öykünün en dikkat
çeken cümlesi: “Dev bir ahtapotun yüzüşü gibi ilerleyip sola
döndüklerinde sekizi birden yok oldu.” Bu benzetmeyi okuduğumda
sokakta o köpekleri gördüğümde bir türlü aklıma gelmeyen ama
tam da aklımdakini betimleyen cümle olduğunu fark ettim. Öğünç
ayrıntılarla hep dilimizin ucundakini, gözümüzün önündekini
anımsatıyor aslında bize.
I love you Şermin öyküsündeki
yol kenarında ev işi salça, domates satan genci aşağılayan,
hiçbir şeye güvenmeyen yeni moda organik kentlilerden mi
istersiniz? Yoksa Soğuk ama girince alışıyor insan öyküsündeki
üstten bakmayayım, eşit olayım köylülerle deyip kazıklanan ve
kazıklandığını kendine bile itiraf edemeyen yorgun demokrat
kentlilerden mi? Apartmanda medeni medeni yaşarken hiç
komşularınıza tehdit mektubu döşeyecek duruma geldiniz mi
mesela? Pınar Öğünç o kadar iyi tanıyor ki memleket insanını,
bir başarısı da hemen her öyküde kendimizden bir şeyler
bulmamız.
Son yıllarda daha sık rastladığımız
hakkını arayan insana topluca saldırma ânlarından birini
öyküleyen Köşkteki Kumanda bu ânı ve sonrasını
dikkatle resmediyor. “Büyük ve uzun süreli gürültüler aniden
çekildiğinde bir mekân da açar, sesin eksikliğiyle bıraktığı
boşluk etrafınızı sarar, içine yuvarlanarak girebilirsiniz. Öyle
oldu. Herkes durduğu yerde düşünen haline döndü. Bacaklar
titremeye, sağ yanak içleri dişlenmeye, gözler boşlukta
kırpışmaya başladı.” Kavga hâli bitmiş, bağıranlar
susmuştur, her zaman olduğu üzere yolculuk bittiğinde her şey
unutulacak, günlük sorunlarına dönecektir herkes. Öykü türünün
en değerli varlığı bu ânı anlatabilmek belki de, romandan
farklı olarak.
Pınar Öğünç kaçıp giden sağ
göz, mantı yerken patlayan apandist gibi organları da öykü
kişisi olarak seçiyor kendine. Eşyalara hak ettiği ilgiyi
göstererek yıllardır durup duran bir çalışma masasından, sokak
kenarına öylece konuvermiş eski dergilerden, evin kadınına âşık
bir sokak kapısından öykü kuruyor. Bir yandan absürte göz
kırparken gerçekleri de unutmuyor.
Sokak Kasları öyküsünde
sokaklara konduruluvermiş spor aletleri ve onları kullanan kadınlar
anlatılıyor. Kocasından izin alıp gelen, eşofmanla gelmesi yasak
olduğu için üstüne pardösü giyen, önce üç beş kişiyken
bayağı bayağı bir kadınlar topluluğuna dönüşen bir grup.
Havada uçuşan yemek tarifleri, püf noktaları, kaynana
dedikoduları arasında kurulan sıcacık bir dostluğu anlatıyor
Öğünç, öykünün sonu aynı zamanda tepe noktasını
oluşturuyor. Bilinçsizce, kendiliğinden doğan bir “kızkardeşlik”
nasıl olur, görüyoruz. Öyküde kadınların kurduğu dostluk
anlatılırken bir paragrafta aynı yere pazar günü gelen
erkeklerden bahsediliyor, yine detaylarla bezeli bir biçimde tek
izin günü olan işçilerden, cep telefonlarından dinledikleri
Ahmet Kaya şarkılarından bahsediliyor. Bu paragraf ve buradaki
detaylar -her ne kadar yine iyi gözlemlenmiş de olsa- öykünün
doğal akışını bozuyor, öyküye hiçbir katkısı olmayan bu
gibi ayrıntılara bazen fazlasıyla kaptırıyor kendini Pınar
Öğünç. Özellikle uzun öykülerde bu duruma daha sık
rastlanıyor.
Yine de bir ilk kitap için oldukça
başarılı, iyi öykü okumanın verdiği o hazzı sıkça tattıran,
düzgün Türkçesi, yalpalamayan cümleleriyle insanı mutlu eden
bir kitap Aksi Gibi.
Banu Yıldıran Genç
Pınar Öğünç, Aksi Gibi,
İletişim Yayınları, 120 s.
* Bu yazı Notos'un 51. sayısında yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder