Baharımız bitmeden...
Bir insanın baharı ne zamandır? Ne
zaman gelir, ne zaman geçer, baharımız bitene kadar ne yapmalıyız
ya da ne yapmamalıyız? Marcia Blaine Okulu'ndan Bayan Jean Brodie
bize bunların hepsinin yanıtını yetkince verebilir çünkü o
yaşamının baharında ve ne yapması gerektiğini hepimizden iyi
biliyor.
'Bayan Jean Brodie'nin Baharı' değerli
ve tekrar tekrar okunması gereken bir roman. Özellikle zamanda
sıçramalarla başarılı bir biçimde kotarılan kurgusu, feminist,
politik ve dinsel eleştiri yöntemleriyle okunmaya açık olması,
yazıldığı dönemden bugüne değerinin bilinmesini sağlamış.
Kitabın daha çok politik yönünden bahsedilse de bence asıl
dikkati çeken unsur 1930'lu yıllarda hâlâ Viktoryen ahlak
kurallarıyla yaşamanın ve modern dünyaya adapte olmanın arasında
sıkışıp kalmış kafası karışık kadın karakterleri.
“Oğlanlar, Marcia Blaine Okulu'nun
kızlarıyla konuşurken bisikletlerinin öteki yanında, gidonları
tutarak duruyordu; böylece karşı cinsler arasında koruyucu bir
çit oluşuyor, oğlanlara da her an sıvışacakmış havası
veriyordu. Kızlar panama şapkalarını çıkartamazdı, çünkü
okulun kapısından fazla uzakta değillerdi, şapkasız gezmekse
suçtu.”
Bayan Jean Brodie, İskoçya
Edinburgh'da Marcia Blaine Okulu'nda bir sınıf öğretmenidir.
Etrafına topladığı kızları ise Brodie takımı olarak bilinir.
Bu kızları akademik bilgilerdense yaşama dair bilgilerle
donatmakta usta olan Bayan Brodie toplama yapma ya da Finlandiya'nın
başkenti gibi konuları önemsememekte; etrafındaki kızlara
savaşta ölen nişanlısından cilt temizleme yöntemlerine, soylu
duruşlu olmanın faydalarından Mussolini'nin İtalya'ya
kazandırdıklarına kadar değerli bilgiler vermektedir. Amacı
kızlarının Avrupa aydınlanmasına yakışır birer birey, sık
sık bahsettiği Botticelli'nin Primavera'sındaki gibi asil ve
dikkat çekici birer kadın olmalarıdır.
Onları “kaymağın da kaymağı”
yaparak soylu bir yaşam sürmeyi öğreteceğini söyleyen,
böylesine aykırı bir öğretmenlerinin olması ilkokuldaki Brodie
takımının kendilerini özel ve ayrıcalıklı hissetmesini
sağlamıştır, fakat yıllar geçip kızlar büyüdükçe,
öğretmenlerinin aşk maceralarına bire bir dahil olmaktan çok da
hoşlanmayacaklardır. Ayrıca İkinci Dünya Savaşı yılları
yaklaştıkça ve Bayan Brodie'nin baharı bitmeye yüz tuttukça,
öğretmenlerinin içindeki kibar ve soylu ruhun, gittikçe “ari
ırk” düşüncesine saplanmaya başlayan, durmaksınız Mussolini
ve onun kara gömleklilerine duyduğu hayranlığı anlatan bir
faşiste dönüşmesi, kızların gözünden kaçmaz.
Zamanda ileri geri sıçramalarla
romanın kurgusunu zorlaştıran ve oldukça usta bir şekilde merak
duygusunu yine de tetiklemeyi başaran Muriel Spark, daha ilk
bölümlerde Brodie takımının gelecekte kendilerini neler
beklediğini bir bir anlatır:
“Mary McGregor yirmi dördüne kadar
yaşamasına karşın, Jean Brodie'nin sırlarının diğer
öğretmenlerle paylaşılmadığını, aşk öyküsünün yalnızca
öğrencilerine anlatıldığını hiçbir zaman kavrayamadı.”
Romanın başından itibaren olayların
nasıl sonuçlanacağını biliriz, Bayan Brodie ihanete uğramış,
erken emekli edilmiştir ama burada asıl hayranlık uyandıran
“neden”lerin yavaş yavaş ve merak uyandıracak bir biçimde
-neredeyse bir polisiye roman gibi- kurguya dahil edilmesinde. Bu
yüzden, olay örgüsündeki sebep ve sonuçları öğrendikçe,
önceleri bir öğretmenin yapmamaması gereken her şeyi yaptığı
için, bir despot ve bir faşist olduğu için Bayan Brodie'ye sinir
olurken, romanın sonlarına doğru ihanete uğramış, yenilmiş,
günlerini kendisine ihanet edeni aramakla geçiren ve erkenden
ölecek olan Bayan Brodie'ye neredeyse acırız.
Brodie takımı liseye başladıktan
sonra dağılır, öğretmenlerinin onların üst sınıftan biri
olmaları için gösterdiği tüm çabası, belki de daha önce
bahsettiğim arada kalmışlık nedeniyle, boşa çıkacaktır. Bunun
en önemli örneğini romanın kilit noktalarından biri olan
Sandy'de görürüz. Geniş bir hayal gücü olan Sandy çocukken
romanlar yazmakta, bu romanlarda tam da Bayan Brodie'nin istediği
gibi davranmakta ve konuşmaktadır. Oysa büyüdükçe kızların
anneleriyle girdiği çekişmeler misali Bayan Brodie'yi hayal
kırıklığına uğratmaya çalışacak ve bunu başaracaktır.
Psikoloji okuyup, dalında önemli bir kitap yazdıktan sonra,
hayatının baharında rahibe olup inzivaya çekilmesi ise, bunun en
büyük kanıtıdır. Onunla kitabı hakkında konuşmak isteyen
ziyaretçinin “Sizin en büyük etki kaynağınız neydi, Rahibe
Helena? Politik miydi kişisel mi? Yoksa Kalvinizm miydi?” sorusuna
verdiği yanıt ise geçen yılların ardından Bayan Brodie'nin ona
ne kattığını bildiğini imler niteliktedir: “Bayan Jean Brodie
diye biri vardı, hayatının baharındaydı.”
'Bayan Jean Brodie'nin Baharı',
oldukça önemli bir roman olmasına karşın, yayımlanmasından
elli küsur yıl sonra Türkçeye çevrildi. Neyse ki son yıllarda
yayıncılığımızın yüz aklarından biri olan Siren Yayınları
bu önemli yazarı anımsadı da böyle güzel bir romandan ve
kusursuz bir çeviriden mahrum kalmamış olduk.
Banu Yıldıran Genç
Bayan Jean Brodie'nin Baharı
Muriel Spark
çev: Püren Özgören
Siren Yayınları, 149 s.
* Bu yazı Agos Kirk/Kitap ekinin Aralık 2012 sayısında yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder